Alman filozof Martin Heidegger'in, genellikle Nazi Partisi olarak bilinen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne girişi 1 Mayıs 1933'te gerçekleşmiştir. Yaklaşık üç hafta sonra da Freiburg Üniversitesi'ne Rektör olarak atanmıştır. Rektörlüğü bir sene sonra, 1934 Nisanında bırakmış olsa da, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Nazi Partisinin bir üyesi olarak kalmıştır. Rektör olarak ilk icraatı kendisini Rektör seçen yapılar da dahil olmak üzere tüm demokratik yapıları ortadan kaldırmak olmuştur. Kampüsünde üç kez kitap yakma vakası gerçekleşmiş ve öğrencilere şiddet uygulanmıştır.
Çok tekrarlanmış bir öyküye göre Rektörlük zamanında Heidegger'in eski hocası olan Yahudi Edmund Husserl üniversite kütüphanesine alınmamıştır. Bunun doğruluk payı olmamakla birlikte, Heidegger'in kendi asistanı Werner Brock da dahil olmak üzere birçok Yahudi'nin okulla ilişiğinin kesilmesi için Nazi yasalarına başvurduğu doğrudur. Heidegger Varlık ve Zaman kitabını Husserl'a adadığı yolundaki sözlerini kitabın 1941 baskısında çıkarmıştır ve daha sonra yapılan bir röportajda yayımcısı Max Niemeyer'in baskısı yüzünden böyle yaptığını iddia etmiştir. Dahası, 1935'te verdiği derslerden derlenen Metafiziğe Giriş 1953 yılında yayımlandığında, Heidegger nasyonal sosyalizme ithafen yazdığı "bu hareketin içsel hakikati ve büyüklüğü [die inere Wahrheit und Größe dieser Bewegung]" satırlarını çıkarmayı reddetmiştir. Bunları silmek ya da metni değiştirmek yerine bir parantez içi yaması yaparak şunları eklemiştir (yani, dünyasal teknolojinin ve modern insanlığın meydan okuması), (nämlich [die] Begegnung der planetarisch bestimmten Technik und des neuzeitlichen Menschen). Hitler'e yazdığı bir mektupta da şöyle der: "Ah! Führerim siz bizim insanlarımızın ihtiyaç duyduğu kurtarıcısınız. Azim ve şeref! Yeni bir ruhun hocası ve öncü savaşçısı."
Kendini Heidegger'in dostu olarak gören Husserl 4 Mayıs 1933'te şöyle yazdı: Yalnızca gelecek 1933'te hakiki Almanya'nın hangisi ve hakiki Almanların da kimler olduğunu söyleyebilecektir – zamanın az ya da çok materyalist-mitik ırkçı önyargılarını onaylayanlar mı, yoksa geçmişteki Almanların hürmet edip ebedileştirdikleri geleneklerinin mirasçısı olan kalbi ve aklı temiz Almanlar mı? Husserl 1938'de öldüğünde Heidegger cenazesine katılmadı.
Eleştirmenler bundan başka Heidegger'in bir Yahudi olan Hannah Arendt'le olan ilişkisine de dikkat çekmişlerdir. 1920'lerde henüz Heidegger'in Nazilerle olan ilişkisi başlamadan evvel, Arendt Marburg Üniversitesi'nde onun doktora öğrencisiydi ancak bu ilişki Arendt Karl Jaspers'le çalışmak için Heidelberg'e gittiğinde de son bulmadı. Arendt savaştan sonraki Nazi karşıtı duruşmalarda Heidegger'in lehine konuşmalar yaparen, aynı duruşmalarda Jaspers onun aleyhine konuşarak, güçlü eğitmen kimliği nedeniyle Alman öğrenciler üzerinde olumsuz bir etkisinin olduğunu vurguladı. Arendt savaştan sonra da ihtiyatlı bir şekilde Heidegger'le görüşmeyi sürdürdü.